Bastan ifade etmeliyim ki tiyatro ile içli dışlı değilimdir. Hatta tiyatro ile ilgili bu yazıyı yazma hakkım var mı ondan emin değilim. Ama bu olay sanırım “ kamu vicdan”ını derinden yaraladıği icin hepimizin birkaç kelam etme hakkı olsa gerek.
Oğuz
IN GOOGLE WE TRUST!
Bastan ifade etmeliyim ki tiyatro ile içli dışlı değilimdir. Hatta tiyatro ile ilgili bu yazıyı yazma hakkım var mı ondan emin değilim. Ama bu olay sanırım “ kamu vicdan”ını derinden yaraladıği icin hepimizin birkaç kelam etme hakkı olsa gerek.
9 yaşındaki bir çocuk ölüyor…Neden? Ehliyeti olmayan ve o gün işe kardeşinin yerine gelen kişinin kullandığı makinenin doğalgaz hattını patladığı anın O’nun apartmanın dışına çıktığı ana rastgelmesi. 1. derece sorumlu “e ehliyetsiz operatör” gibi duruyor. Aksiyonu yapan o ama yaptıran kim? Tabi ki de kardeşi değil? Sorumlular İstanbul Gaz Dağıtım AŞ yetkilileri. Her ne kadar “ biz nasıl kazılması gerektiğini tarif ettik” deyip sonrası icin sorumluluk kabul etmeyen bir tavır sergileseler de 9 yaşındaki Oktay’ın ölümünün başlıca nedeni kendileridir! Yaptıgı ise saygı duymayan, yaptığı işin ciddiyetini kavramayan, gereken düzenlemelerinin “gerekliliğini” anlayamadıkları icin gerceklestiremeyenlerin icra makamında oldukları bir ülkede yasıyoruz. ( Yanlış anlaşılma olmasın ideolojik konusmuyorum zira cizdiğim resim benim 22 yıllık hayatımın Türkiye’sinin bir portresi. ) Allah aşkına çok mu zor ehliyetsiz iş makinesi kullanmanın yaptırımını ağırlastırmak. Yolda 4 tekerli araba kullanırken bile adım bası trafik polisi kontrol ediyor bizleri -kaldı ki bu operatorlerin ihmalkarlıklarının boyutlarının sıradan sürücülere gore cok asikar- nasıl oluyor da “ is bilmeyen ehliyetsiz kardes” bu makineyi kullanabiliyor ve taşeron firma da buna göz yumabiliyor. “ Taşeron demişken bu kelimenin Fransızca kökenli ve tam anlamının “ önemsiz işleri yapan “ oldugunu belirtmek de fayda var. Yapılan iş “ önemsiz “ de yol açabileceklerinin ehemmiyeti ortada. Sanırım bu sektördeki düzenlemeler de taşeron kelimesinin tam anlamının gerektirdiği bicimdeki böyle bir ihmale göz yumulabiliyor.
6 aylık bir bebek. İsmi Zeynep…O Oktay’a gore cok cok daha talihsiz. Zira doğumu ile vefatı maalesef bir oluyor. Doktor bebeğin annenin hayatını riske soktugunu soyleyince dusurmeyi teklif ediyor bebeği. Anne kabul etmeyince sezaryenle alınıyor bebek. Dogumdan bi kac saat sonra ölüyor doktorlara gore. Anne ise morgda gördüğü bebeğin dudağını oynattıgını gordugunu soyluyor. Dahası gasilhanedekiler de “canlı” olduguna kanaat getirince bebek tekrar hastaneye götürülüyor. Kuvöze alınan Zeynep ne yazık ki kurtarılamıyor. Her şey ortada. İşinin “ ehli” olmayan bir doktor, bir cana mal oluyor şu resme gore. Rahmetli Oktay ile nasıl da benziyor kaderi Zeynep bebeğin.
Olenler sıradan halkın evlatları…Sorumlulular hayatlarına devam ediyorlar…Ne de olsa “ taşeron “ sona eren hayatlar.
Oğuz
Kişisel özgürlük alanınızın tecavüz edilmesine ne kadar rıza gösterirsiniz? Ya da tepkiniz ne olur buna? Sorumun muhatabı türban takan genç kızlar elbette. Zira bugünlerde çok tartışılan “türban meselesi” nin temelinde yatan sorunun büyük ölçüde bu olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda AKP’nin özgürlükler çerçevesinde bu mevzuya önem verdiği şeklindeki vurgusunun da halkın büyük kesmi tarafından samimiyetsiz bulunması da şu anki tartışma ortamını doğurdu kuşkusuz.
Hemen belirteyim, türban takan genç kızların üniversiteye girmesinde bir sakınca bulmuyorum. Ama ; kişisel özgürlükler alanına dahil olmasına gereken “ türban “ konusu 70li yıllarda milli görüş siyasetçileri tarafından bir “ sembol “ haline getirilmiştir. Bunun tartışması bile olmaz. Bugünkü tartışmanın asıl tarafı olan AKP’nin “ alt kadrosu- tabanı “ hala milli görüşü kimliğine sahip olan kişilerden oluşmaktadır. Başbakan’ın ya da daha genel bir ifade ile üst kadronun milli görüş gömleği ile siyaset yaptıklarını iddia etmiyorum elbette ya da halktan saklanan gizli hedeflerinin olduğunu da düşünmüyorum. Ama partinin bu denli güçlenmesinde büyük etkileri olan tabanın istekleri, hayat tarzları, siyasi görüşleri üç aşağı beş yukarı aynı kalmıştır. Türban konusunu da “ taban “ ın bir isteği olarak görmek lazım. Ama bunun masumluğu tartışılır. Türbanlı kızların üniversiteye girebilmesini “ kişisel özgürlükler “ adına mı yoksa yıllardır süregelen ve ‘ rektörler gün gelecek türbanlı kızlarımıza selam duracak’ a kadar varan bir siyasi kavgada “ rakibe atılmış bir yumruk “ olarak gördükleri için mi istiyorlar? Cevabı açık olsa gerek.
AKP Kadın kolları başkanı ve aynı zamanda bir milletvekili olan şahsın ifadesiyle “ önce mezuniyet sonra memuriyet “ şeklindeki görüşü ya da Başbakan’ın danışmanlarından Egemen Bağış’ın devlet kurumlarında da türbanın serbest olması gerektiği şeklindeki düşüncesini gazetelerde okuyan halkın AKP’ye haklı güvensizliğidir bugünkü “kavga” ortamını destekleyen . Ya da AİMH’nin zamanında türban için verdiği karara “ bu işe AİHM değil ulema karar verir “ diyen başbakanımız da var bizim. Belirtmek de fayda var ki bu kişiler biraz önce bahsettiğim “alt kadro” da değil “ üst kadro” da yer alıyor. Başbakanın ve etrafındakilerinin değişmediğine baştan beri inanmayanları da bu hesaba dahil ettiğimizde büyük bir topluluk çıkıyor AKP’ nin türban konusunda kalkan olarak kullandığı “ kişisel hak ve özgürlükler adına yapıyoruz “ sözünün samimiyetine inanmayan. İnsan merak ediyor tabi , madem ki kişisel hak ve özgürlüklere bu denli önem veriyorsunuz 301. madde için ne yaptınız ( kaldırılsın demiyorum asla!!! ) ya da ailesi izin vermediği için üniversiteye gidemeyen ve sayıları türban yüzünden gidemeyenlerin 10 katı olan ( bkz; Tesev için Prof. Binnaz Toprak ve Prof. Ersin Kalaycıoğlu’nun yaptığı arastırma ) kızların ailesi ile konusup “ kişisel özgürlükler” ine kavuşması adına n’aptınız? ( ailesi izin vermediği için gidemeyenler 10.5% iken türban yüzünden gidemeyenler %1 ). Elbette türbanlılıların oranın bu kadar küçük olması onları göz ardı edelim demek olmuyor.
Tekrar etmem de fayda var konuya kişisel özgürlükler bağlamında bakan ben türbanlıların üniversiteye girmesinde sakınca görmüyorum. Hatta ben de “ ne yani türbanlı kızlar üniversiteye girince laiklik elden mi gidecek “ şeklindeki görüşe de katılıyorum. Aslında türbanlı kızların üniversiteye girmesini istemeyen kesim de bunu iddia etmiyor. Israrla bu soruyu argümanlarında kullananlara bilmesinde fayda var. Bu milli görüşçülerin elde ettikleri bir zaferdir kendilerince yoksa türbanlı kızların üniversitelere girebilmelerinden değil sevinçleri. Elbette sadece inancı gereği takanlar, kendilerine türbanın inançları gereği takmaları gereken bi şey olduğu öğretilen insanlar var. Ama “ türban” ı siyasi simge getirenlere gidip kızmalı üniversiteye giremeyen türbanlı kızlar, kendilerine karşı çıkan rektörlere, siyasilere ya da diğer öğrencilere değil ? İnsanlara bu endişe ve laiklik korkusunun temelini atanlardan hesap sormalılar. Yıllar önce laikliği yok saydıkları siyaset tarzının tabir-i caizse aparatı haline getirdikleri, sivasi kavgalarında sembolleştirdikleri türbanı sömürenlerdir asıl suçlu olanlar.
Son olarak dikkat çekmek isterim olayın dini boyuta hiç girmedim ki dallanıp budaklanmasın her şey biraz daha. İktidarki parti örneğin liberal demokrat parti gibi “ özgürlükler “ konusunda samimiyeti sorgulanmayacak bir parti olsa ( asla siyasi propaganda değil ya da desteklediğim bir parti, sadece örnek verdim ) veyahut AKP halkı “ kişisel özgürlükler ve laiklik “ konusundaki samimiyetine inandırabilse, ya da türban hiç siyasallaştırılmamış olsa milli görüşçüler tarafından, benim gibi türbanlıların üniversiteye girmesinde sakınca görmeyenlerin sayısı inanın çok çok daha fazla olurdu.
Oğuz