“…Beklersin…Görmek istersin, rastlamak istersin, “bi tesadüf olsun da şu köşeyi dönünce karşıma çıkıversin” dersin…Ama, ama olmaz. Beklenti içinde olunca olmaz işte. İlla ki hiç beklemediğin bir anda olur bu karşılaşmalar. “ Tamam da onu hiç beklemediğim an yok ki her an görecekmişim umuduyla yürüyorum yollarda ,koridorlarda ” diye söylenirsin ve nasıl olacak bu rastlantılar diye düşünmeye devam edersin. “ Önceden ayarlanmış tesadüfler" hazırlamak akıldan geçer, “ nasıl olsa haftada bir de olsa … günü saat …da şurda olmuyor mu hep “ deyip o saatten sonra ne yaptığı konusunda arkadaşlarıyla konuşmalarına kulak kesiliverirsin o gün. Arada senin de konuşma fırsatın olur ama konu hep tabir-i caizse “havadan sudan” mevzulardır. Aslında başkalarının yanında sohbetin boldur, ağzın iyi laf yapar, yeni birileri ile tanışırken samimiyeti birinci dakikada kuruverirsin konuşmanla ve gülümsemenle ama onunla hiç de böyle olmaz nedense .Hiç uzun konuşma fırsatı olmaz, dahası “ uzun konuşma fırsatını yaratacak buluşma teklifini “ söyleyebilecek zamanın bile kalmaz bu sınırlı muhabbetler süresince. Bi atak yaparsın, cevap gelmez karşı taraftan ya da aslında sen bi atak yaptığını sanmışsındır. Sonra bi şekilde onunla ilgili doğum günü gibi özel bi detayı öğrenir ve ona bir hoşluk yaparsın hiç de “ sadece ara sıra konuşulan bir insandan” beklenmeyecek derecede. Nasıl öğrendiğini mesajına yazmazsın zaten budur “kutlamayı” özel yapan ve senin onu özel biri olarak gördüğünü kanıtlayan. Yine günlerden bi gün olur , , her hafta bir defa da olsa görebildiğin yerde onu yine görürsün. Bakışı bi değişik gelir, ya da sadece sana öyle gelir, etrafı yine kalabalıktır yanına gidemezsin zaten o da gelmeyecektir, sonuçta hiçbir şey olmamıştır, sadece görmek istersin bi daha, bi daha ve bi daha. “
Alıntıdır.
Oğuz