10 Ekim 2007 Çarşamba

Hoca Efendi ve Talebeleri

Din devleti istiyorlar... Evet evet yanlış okumuyorsunuz din devleti istiyorlar. Kesinlikle Deniz Baykal'ın yaptığı gibi korkutma psikolojisini kullanarak insanları ajite etme (ajite etmek: acındırmayla alakası olmayan bu kelime fransızcada -kabaca- kışkırtma anlamına gelmektedir) çabası içinde değilim. Ama bu kesinlikle göz ardı edilmemesi gereken bir olgu. Belli bir kesim insan (ki bu insanlarla genelde iç içeyim) tartışmalarında sürekli din devletinden, dinin birleştirici unsurundan bahsediyorlar. Cumhuriyetten ve getirdiklerinden ise nefret eden bu zümre, Atatürk'ten iğrendiklerini her defasında açıkça dile getiriyor. Haa Atatürk hep doğru işler mi yaptı tabi ki tartışılır, ama nasıl ki zerdüştler Hz Muhammed'in doğumunu kara gün ilan edip yas tutuyorlarsa, bunlar da aynı mantıktalar. Hatta Atatürk'ün uzantısı olarak gördükleri bir kaç şeyden biri olan orduya her seferinde bok atmayı kendilerine görev bilen bu insancıklar, son terör olaylarında bile PKK'ya hiç bir şey söylemezken, direk orduyu ve cumhuriyeti eleştirmektedirler. (Nasreddin Hoca'nın dediği gibi "hırsızın hiç mi suçu yok kardeşim be!)

Şeriatın her zaman "en güzel yönetim biçimi" olduğunu idda eden bu kimseler, tarihsel gerçeklikleri yok sayarak ya da kendi görüş açılarına göre yorum katarak desteklemeye çalışıyorlar. Tarihe tek taraflı bakmak kadar kötü birşey olamaz bence. Olayları islam tandansıyla yorumlayan bu kimseler, tarihi olaylar sanki kendi dedikleri doğruymuş gibi empoze etme çabası içindeler ayrıca. Bunun dışında "İdeolojik Tarih"in yanlışlığına dem vuruyorlar, ki bazı noktalarda haksız da sayılmazlar. Örneğin okula başladığımızdan itibaren sürekli beynimize sokulan milliyetçi, Atatürkçü düşünceyi eleştiriyorlar (dediğim gibi haklı oldukları kısımlar var). Fakat kendilerinin beynine bir şekilde sokulan islam penceresinden bakma gerçeğine asla toz kondurmuyorlar.

Ayrıca milliyetçilik baş düşmanları. Bu yüzden ikinci cumhuriyetçileri çok seviyorlar... İkinci cumhuriyetçilerin hep bir lafı vardır: "Yok efendim nereye geliyormuş şeriat, saçmalamayın". Böyle bir şey yok, bu adamlar bunun için çalışıyorlar, "bu düzen bir gün mutlaka yıkılacak, yerine bizim istediğimiz düzen gelecek" diyorlar. Bunun içinse kadrolaşmaya önem veriyorlar. Belirli yerlere belirli adamlarını sokmak en büyük emelleri. En azından içlerinden her türlü meslekten adam çıkartıp belirli yerlere gidip "misyonerlik" tarzı bir oluşuma gitmek istiyorlar. (Misyonerlik onlara göre serbest olmalı, yani bir hristiyan misyoner gelsin istediğini yapsın. -Zaten islam en büyük din olduğu için bir şey elde edemezmiş diğer misyonerler). Bu insanlar tehlikeli, istedikleri yapmak istedikleri güzel şeyler de var. Ama emelleri devlet yıkmak, yeni devlet kurmak...

Blogumuzun başlığı gibi her zaman doğruluk ve adalet peşinde olduk ve olacağız da... Özgürlüklerin herşeyin başı olduğunun da farkındayız. Açıkçası cumhuryietin sorunlu olduğunun ve düzeltilmesi gerektiğinin biz de biliyoruz. Çoğu şey 80 senedir çözülemedi, ama yavaş yavaş çözülecek hepimiz özgürleştikçe. Ama bu asla "Hoca Efendi" ve talebelerinin istediği gibi olmayacak, "hizmet" dediğiniz başarılı olamayacak!


Emre Altıntaş

4 yorum:

oguzbarlas dedi ki...

Yerinde tespitler yapmışsın emrecim.Fakat şunu söylemeden geçemeyeceğim Türkiye asla bir İran olamaz çünkü bizim kültürümüzde dine dayalı bir devlet anlayışı yok ve kültürü de öyle bir anda değiştiremezsin.Bu demek değildir böyle emelleri olanlar engellenmesin hatta kadrolaşma mevzusu o yüzden önemli ama bunun önüne geçebilecek bir babayiğit de çıkmadı daha malesef!

Unknown dedi ki...

Eleştirilerin için teşekkür ederim Oğuz (kendimiz çalıp kendimiz oynuoyoruz ama olsun, zaten benim asıl istediğim de buydu biraz ;))

Dediğin gibi Türkiye asla İran olmaz. Birincisi bu düşüncede olan insanlar zaten İran'a öykünmüyorlar. Onların kafasında daha Osmanlıvari bir yapı var (bu yüzden cumhuriyeti sindiremiyorlar zaten). İkincisi kendileri de Türkiye'ye istedikleri biçimde bir yönetimin kolay kolay gelemeyeceğini kabul ediyorlar. Ve ekliyorlar; "Türkiye'de insanların içine o kadar işlemiş ki milliyetçilik ve Atatürk, bir anda silip atamazsın, nasıl ki Cumhuriyet geldiğinde dindar insanların kalbinden şeriatı atamadığın gibi". Tabi bu onların görüşü. Bir de şey var tabi, bu dedikleri milliyetçilik konusundan çok şikayetçiler. Yine haklı oldukları kısımlar var ama bunlar en ufak milliyetçiliğe karşılar. Kendilerini Türk değil müslüman olarak tanımlıyorlar. Yani bir nevi İslam milliyetçisi gibi bir şey bunlarınki.

Neyse, umarım bu konu hakkındaki eleştiriler devam eder ben de naçizane gözlemlerimi aktarırım...

EC dedi ki...

Öncelikle yazılarınızı keyifle okuduğumu belirtmek isterim. Emre arkadaşımızın yazısını elimden geldiğince objektif değerlendirmeye çalışacağım. Bir savaşta insan önce düşmanını tanımalıdır ki ona göre hazırlığını yapar, eksik ve zayıf yönlerini kapatır ve sonra cepheye geçer ki bu bir 'savaş' değil. Benim özellikle üniversite yıllarında gördüğüm bir şey var. Hayatını kendi gelişimine adamış, 'ben merkeziyetçi' insanların eksik yönlerini bir şekilde, başka insanların 'başkaları veya kendileri' için yaptığı şeyleri eleştirerek gündemden düşürmeye ya da bence kendilerine unutturma çabası artık prim yapmıyor.

Yazıya gelirsem, hep düşmanlık ve yıkım temasını kullanmışsınız ki yazınıza bir propoganda havasını oturtmayı başarmışsınız. Fakat savlarınızı desteklemek ve bizi inandırabilmek için hiçbir somut cümle kurmamışsınız. İnsanları uyarmaya çalıştığınız sıkıntılar için neden yıllardır böyle bir emel doğrultusunda bir eylemi olmayan bir topluluğu seçtiğinizi anlayamadım, size sayfalarca konu olabilecek zaten bir çok topluluk var, komünist, sosyalist ve kürt topluluklarda bahsettiğiniz emelleri için terör eylemleri, mitingler yapıyorlar.
Peki, kadrolaşma konusunda neden bu kadar korkuyoruz? Bence biz aslında rekabetten, çalışmaktan korkuyoruz. Herşeyin şeffaflaştığı, medyanın sansasyon kovaladığı bir dönemde hiçbir yüksek mevkiye hakkı olmayan bir insan getirilemez. Ama o mevkiyi hakeden de sizin tabirinizle bir 'Hocaefendi talebesi' ise ona da 'kedi, ciğer, mundar" muamelesi yapılamaz. Ki ayrıca madem adaleti savunuyorsunuz bence böyle birinin başınızda olması Allah korkusu taşımayan, âhiret inancı olmayan, yaptığı şeylerin hesabını vereceğine inanmayan bir insanın çalıp çırpmasından ve size adaletsiz muamele etmesinden yeğdir. Ülkenin yönetim şekli olan cumhuriyetin zaten Kur'an da bahsedilen ve islamın istediği biçime yakın olduğunu neden görmüyoruz. Toplumların sıkıntısı rejimle alakalı değildir en özünde. Önemli olan insan faktörüdür. Neden? Eğer ki bir gün insanlar din kanunlarına göre yaşamaya 'niyetlenirlerse' zaten kağıtta yazanlar kağıtta kalır, ya da tam tersi ki gidişatta bu yöndedir, insanlar özgürlüklerinin peşinde giderse rejim şeriat dahi olsa ne yazar? Bence o yüzden Kur'an'ın müjdesiyle, dünyanın çatırtılarının artık sona ermeyeceği bu devirde insanlar her türlü özgürlüğe sahip olmalıdır, olmalıdır ki, yüzyıllar önce tek tek söylenen kıyamet âlâmetlerinin müşahede edildiği bu zamanda insanların, ben bilmiyordum ya da benim şansım yoktu gibi basit cümleler arkasına saklanamasınlar. Bu konu beni çok rahatsız etmeye başladı, her toplulukta iyi ve kötü insanlar varken neden ortalamaya bakılmıyor da pervasızca ve incitici bir şekilde konuşmayı tercih ediyorsunuz. Peki size soruyorum eğer Allah inancınız varsa, ya bu saydıklarınız arasında gerçekten Allah rızası için birşeyler yapmaya çalışan, gündelik dünya hevesleri peşinde koşmayan insanlar da varsa, bu genellemeyle onların vebalini de üzerinize almış olmuyor musunuz?(p.s. Bilmenizi isterim ki şu anda 'hizmette' yatırım yapılan herşey sadece ve sadece Cumhuriyet sistemi ve dialog altında çalışabilecek bir sistem, eğer buna da inanmıyorsanız detaylı bir araştırma yapmanızı tavsiye ederim.) Bence bir sonraki yazısınızda problemin özüne inebilirsiniz ki o da insandır.

oguzbarlas dedi ki...

Eraycım öncelikle ilgine teşekkürler.Yorumunla alakalı muhakkak Emre de bi şeyler yazacaktır fakat nacizane ben de kendi görüşlerimi dile getirmek istiyorum.

Öncelikle Emre'nin bu yazıyı yazmasına yol açan arkadaşları üç aşağı beş yukarı ben de bildiğimden Emre'nin ithamlarının içinin boş olmadığını bilmeni isterim.Demem o ki o insanlar açık açık din devletinin tek çözüm olduğunu iddaa ediyorlar.Ve bu insanlar bunu kendi başlarına buyruk söylemiyorlar,belli sorumlulukları olan insanlar.

İkincisi kadrolaşma mevzusuna değinmek istiyorum.Sonunda söyleyeceğimi hemen söyleyeyim;İster Fethullah Hoca olsun ister Oğuz Barlas ister köylü Mehmet Ağa ben devlet içinde kimsenin örgütlenmesini istemiyorum.Devlet içinde,kendi içinde başka bir örgütlenmesi olan bir grup türedi farkında mısın bilmem?Emniyette var,devlet hastanelerinde var,milli eğitimde var orda var şurda var.Şuna kesinlikle katılıyorum;Bir insan bi mevkiye hakederek gelmişse amenna ona kimse bir şey diyemez.Zaten benim onlara lafım yok.Ama son polislik sınavlarında olanları duymuşsundur belki.(Gazete bilgisi yanında bi tanıdığımız sınava girdi biliyorum yurtlarda toplatılıp sınava hazırlandırılan! gençleri).

Önemli olan elbette insan faktörü.İnsan hakediyorsa o işi yapar,hakediyorsa müdür olur hakediyorsa işten kovulur.Ama belli çevrelerce belli kurumlara bilinçli olarak sokulmaya çalışılan insanları gördükçe benim aklıma "neden böyle bir girişimde bulunuyorlar sorusu geliyor?".Bunun doyurucu bir cevabını sen biliyorsan lütfen söyle.

Uğraşılacak başka konular da var demişsin.Emin ol ki ben de Emre de o konular hakkında uzun uzadıya düşünüyoruz hatta tartışıyoruz da ama belli bir yazı yazma sıramız yok.Aklımıza geldikçe yazıyoruz.Ama sanırım Emre de çevresindekilerden (anlattığı tip insanlardan) bunalmış olacak ki bu yazıyı yazma gereği hissetmiş.

Ben daha ziyade kendi görüşlerimi yazmaya çalıştım.Elimden geldiğince de Emre'nin durumunu özetlemeye çalıştım.Eminim ki o da fırsat bulduğunda cevap yazacaktır.

Yalnız sana teşekkür etmek istiyorum.Biz bu blogu açtığımızda aklımızca estiğince yazacaktık ama böyle ciddi mevzular da tartışıldığında fikir alışverişi yapmak öncelikli amacımızdı.Sen de bu amacımza yardımcı oldun.Teşekkürler.